Özgürlük Anıtı şapkası
Midemdeki düğüm sıkılaşıyor. Irkçılıkla ilgili ne kadar deneyimim olursa olsun, şüphenin bana asla fayda sağlamayacağının farkındayım. “Hayır” diyorum, “sanmıyorum.”
Yurt odama döndüğümde olayı arkamızda bırakmaya karar verdim. Ve birkaç gün sonra olanları işlediğimde, bu terapide. Seansımı odamda tek başıma Zoom üzerinden gerçekleştiriyorum. Olanları anlattıktan sonra terapistime bunun beni çok fazla rahatsız etmediğini söylüyorum.
“Sorun değil,” diye ısrar ediyorum.
“Hayır, değil” diyor.
Bir süre sessizce oturuyoruz. Terapistime benzer olayları anlattığım diğer zamanları düşünüyorum. Çocukken bana hakaret edilmesi, Times Meydanı’ndaki tezgahtarla karşılaşmamda bulanıklaşıyor.
Bugünlerde küçük köpüğe baktığımda Özgürlük Anıtı’nı gerçek bir insan olarak hayal etmeye çalışıyorum. Onun neye benzediğine asla karar veremiyorum. Belki yaşlı bir kadın. Bir gün telefonumu çıkarıp ayaklarının dibindeki yazıya bakıyorum.
“Ver bana yorgunluğunu, yoksulunu / Özgürce nefes almak isteyen toplanmış kitlelerini / Kalabalık kıyılarının sefil çöplerini / Gönder bana, fırtınanın savurduğu evsizleri / Lambamı altın kapının yanına kaldırıyorum!”
Okuldan beri bu sözler üzerinde pek düşünmemiştim. Ama şimdi bunu düşünmem gerekiyor. Sanki önemli bir şey ifade ediyormuş gibi taşa oyulmuşlar. Times Meydanı’ndaki memurun sözlerini de düşünüyorum. Onun sözleri de sanki taşa yerleştirilmiş gibi geliyor.
Acaba Özgürlük Anıtı gerçek bir insan mıydı, kızıyla birlikte orada olsaydı müdahale eder miydi? Yoksa omuz silkip “Bilmiyorum, sadece mesajı iletiyorum” mu diyecekti?
Midemdeki düğüm sıkılaşıyor. Irkçılıkla ilgili ne kadar deneyimim olursa olsun, şüphenin bana asla fayda sağlamayacağının farkındayım. “Hayır” diyorum, “sanmıyorum.”
Yurt odama döndüğümde olayı arkamızda bırakmaya karar verdim. Ve birkaç gün sonra olanları işlediğimde, bu terapide. Seansımı odamda tek başıma Zoom üzerinden gerçekleştiriyorum. Olanları anlattıktan sonra terapistime bunun beni çok fazla rahatsız etmediğini söylüyorum.
“Sorun değil,” diye ısrar ediyorum.
“Hayır, değil” diyor.
Bir süre sessizce oturuyoruz. Terapistime benzer olayları anlattığım diğer zamanları düşünüyorum. Çocukken bana hakaret edilmesi, Times Meydanı’ndaki tezgahtarla karşılaşmamda bulanıklaşıyor.
Bugünlerde küçük köpüğe baktığımda Özgürlük Anıtı’nı gerçek bir insan olarak hayal etmeye çalışıyorum. Onun neye benzediğine asla karar veremiyorum. Belki yaşlı bir kadın. Bir gün telefonumu çıkarıp ayaklarının dibindeki yazıya bakıyorum.
“Ver bana yorgunluğunu, yoksulunu / Özgürce nefes almak isteyen toplanmış kitlelerini / Kalabalık kıyılarının sefil çöplerini / Gönder bana, fırtınanın savurduğu evsizleri / Lambamı altın kapının yanına kaldırıyorum!”
Okuldan beri bu sözler üzerinde pek düşünmemiştim. Ama şimdi bunu düşünmem gerekiyor. Sanki önemli bir şey ifade ediyormuş gibi taşa oyulmuşlar. Times Meydanı’ndaki memurun sözlerini de düşünüyorum. Onun sözleri de sanki taşa yerleştirilmiş gibi geliyor.
Acaba Özgürlük Anıtı gerçek bir insan mıydı, kızıyla birlikte orada olsaydı müdahale eder miydi? Yoksa omuz silkip “Bilmiyorum, sadece mesajı iletiyorum” mu diyecekti?